Dışarıdaki hava sıcaklığının -56 derece olduğunu gösteren ekrandan gözümü ayırıp, camdan altımızda alacakaranlıktaki bir pamuk tarlası gibi uzayıp giden bulutlara baktığımda gün henüz aydınlanmamıştı. Birazdan gece boyu dona çeken bozkırın az da olsa ısınmaya başlamasıyla ortalığı kaplayan sis perdesinin içinden yavaş yavaş süzülerek toprağın büyülü sessizliğine doğru alçalacağız…
Kapadokya’nın kalbi Göreme‘ye doğru hareket ettiğinizde, uçsuz bucaksız bozkırda toprağın büyülü bir sessizliğinin olduğunu hemen hissediyorsunuz. Taş ve toprağın bölgeye hayat verdiği Kapadokya’nın tarihi M.Ö 5000-4000 yıllarına kadar dayanıyor. Birçok küçük krallığın yaşadığı bölgenin bilinen ilk halkları Luviler ve Hititler‘dir. Bölgede M.Ö. 2500 sonlarında Asurlular ticaret kolonileri kurmuşlardır. Anadolu’nun gerçek yazılı tarihini anlatan en eski belgeler Asur Ticaret Kolonilerinden kalmış olan Kapadokya tabletleridir.
Bu makalemiz takipçilerimizden Özgül tarafından kaleme alınmıştır.Özgül’e teşekkür ederiz.Sizlerde hikayelerinizi bizimle paylaşırmısınız.HİKAYENİ GÖNDER
Kapadokya’nın “güzel at yetiştirilen ülke” –güzel atlar ülkesi- anlamına gelen adı da Asurlular‘ın mirasıdır. Asurlular’ın “Katpatuta” adını verdiği bölge, Persler Döneminde Kapadokya adını almıştır. Antik dönem yazarlarından Strabon, 17 kitaplık “Geographika” adlı kitabında Kapadokya bölgesinin sınırlarını güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz kıyılarına kadar geniş bir bölge olarak belirtir. Günümüz Kapadokya Bölgesi Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin kapladığı alandır. Daha dar bir alan olan Kayalık Kapadokya Bölgesi ise Uçhisar, Ürgüp, Avanos, Göreme, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara ve çevresinden ibarettir.KAPADOKYA BUNGALOV OTELLER içeriğimize bakmanızı öneririz.
Kapadokya’nın Kalbi Göreme…
Yaklaşık bir saat süren yolculuktan sonra Göreme merkezde bulunan mağara otelime (Artemis Cave Suites) yerleştiğimde çarşı esnafı henüz kepenk bile kaldırmamıştı. Sabahın erken saatlerinin güzelliğine bir de pıtır pıtır yağmaya başlayan yağmuru bir fincan kahve eşliğinde mağara odamdan izlemeye başladım. Kapadokya ve çevresini gezmek için bir sürü ideal mevsim tavsiyesi duyarsınız, ben size doğrudan ideal bir mevsim tavsiyesi vermeyeceğim, doğru bulmuyorum. Kapadokya her mevsim farklı bir deneyim sunuyor size, deneyimlerimden hissettiğim ve yaşadığım bu.
Tabii ki, Kapadokya denilince akla balonlar geliyor, balon deneyimi yaşamak isterseniz, bahar ve yaz ayları balonların uçabilmesi açısından en uygun aylar. Ama bir de karla kaplı bir Kapadokya’da kamp ateşinin başında veya sıcacık mağara odanızda kırmızı şarap yudumlamak da iyi olmaz mı?… Kıssadan hisse, Kapadokya tek mevsim ile tadına doyulabilecek bir destinasyon değil. Farklı mevsimlerde birden fazla gelerek değişik deneyimler yaşayabilme imkanına sahipsiniz.
Ben de öyle yaptım; bahar mevsiminin başlangıcında 3-4 gün olarak planladığım seyahatime Göreme merkezi keşfederek başladım. Göreme merkezini yürüyerek de rahatlıkla keşfedebilirsiniz. Birkaç adım sonra daracık sokaklarda yürümenin tadına varacaksınız. Gezmek için geniş zamanınız yoksa nokta atışlar yapmak zorundasınız. Göreme merkezde öncelikle Göreme Açık Hava Müzesi‘ni gezmelisiniz.
Açık Hava Müzesi, M.S. IV. Yüzyıl‘dan XIII. Yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatına ev sahipliği eden bir kaya yerleşim yeri. Bir vadiden oluşan alanda kaya bloklarının içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekanları oyulmuş. Göreme Açık Hava Müzesi‘nde, Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basileus Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise gezilebiliyor. Göreme Açık Hava Müzesi 6 Aralık 1985 tarihinden bu yana doğal ve kültürel varlık olarak UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi‘nde yer alıyor. Bu kadar tarihin içinde gezinince çabuk acıkıyorsunuz…
Göreme‘de yöre mutfağının örneklerini sunan birçok restaurant bulunuyor. Ben size en çok keyif aldığım ve gurme deneyim yaşadığım iki tanesini yazacağım. İlki Göreme ilçe merkezinde yer alan Kale Terrasse Restaurant, içinde küçük şirin masaları ve şöminesi bulunan yerel yemekleri bulabileceğiniz bir mekan, burada testi kebabı yemenizi öneriyorum. İkincisi Seten Restaurant, çok elit bir mekan, burada saç tava ve etli dürümü tavsiye ediyorum. Sonra bir kadeh şarap, mangalda Türk kahvesi ve mağara otelinize dönüp mışıl mışıl bir uykuyu hak ediyorsunuz.
Avanos, Toprağın Sesi…
Kar yağacak gibi soğuktu hava, soba sıcağının yanında bize Türk kahvesi de ikram eden Mehmet Küçük, atölyesinde sanatını sürdürüyordu. “Hikaye asla sana gelmez, onu sen bulmalısın” diye yazmışım yol defterime. Avanos‘ta çıkmaz bir sokağın sonundaki son eve tesadüfen ve biraz da keşif duygusunun verdiği amansız istekle girdiğimde, bunu bir kez daha anladım.
“Babam” dedi Mehmet, “bir hafta önce vefat etti, para kazandığımız yok da, atölye kapanmasın, sönmesin bu sanat ocağı diye geldim İstanbul’dan…” Avanos tam da bu, hünerli ustaların toprağa ve taşa dokunuşu… Avanos popüler gezi tavsiyelerinden çok daha fazlası… Killi toprağın alınteriyle ıslanarak sanata ve ekmeğe dönüşmesi…
Yeraltındaki loş ışıklı çömlek atölyelerine inin, topraktan yoğrulan hamurlara dokunun, usta ellerde hayat bulan toprağın sesini duyacaksınız… Avanos‘ta bir tutam saçla başlayıp, sonra bir müzeye dönüşen aşkın hikayesini hissetmek için Saç Müzesi‘ne, toprak ve seramiğin tarihi ve büyüsü için Güray Müze‘ye mutlaka gitmelisiniz.
Bunları da Sevebilirsiniz;
- Gölyazı: Zamanın Sakin Akışında Bir Hikaye
- Doğu Ekspresi: Bir Seyahatten Fazlası
- Başiskele Bungalov Oteller ve Başiskele Bungalov Evler
''Doğal Tatil mi Planlıyorsunuz? O halde sizler için hazırladığımız bu sayfalara bakarak tatilinizi ayarlayabilir,Türkiye'nin dört bir köşesinde şimdiye kadar görmediğiniz yerleri görebilirsiniz.>>>