Ege… Nesillerdir şiirlere, hikâyelere konu olmuş güzelliği. Bu yaz rotamızda bizim hikâyemize konu olmasını istedik. Çok uzun olmasa da 5 günlük bir tatil planı yaptık. İlk durağımız Akyaka oldu.
Bu makalemiz takipçilerimizden Elif tarafından kaleme alınmıştır.Elif‘e teşekkür ederiz.Sizlerde hikayelerinizi bizimle paylaşırmısınız.HİKAYENİ GÖNDER
Akyaka: Sakinliğin ve Doğanın Adresi
Gittiğim en sakin, en uygun fiyatlı tatil beldesiydi benim için Akyaka. Akyaka’nın konak otelleri çok meşhur; biz de tatlı mı tatlı bir konak otel tercih ettik (Gümüş Konak Otel). Azmak Nehri‘ne yakın olması, tercihimizde önemli bir faktördü. İlk gün biraz dinlenip çarşı turu yaptık; sakin, huzurlu minik bir çarşısı vardı Akyaka’nın.
Tekne turu yapmak için kıyıya doğru ilerledik. Azmak Nehri‘ni görünce insanın gözlerinden kalp çıkmaması imkânsız. Fiyatlar çok uygun olduğu için (300-500 TL), iki günde de tekne turu yapmaya karar verdik. 😊 İlk turumuzda etrafı güzelce seyrederken, ikinci turumuzu fotoğraf çekinmek için kullandık.
Tekne turu yaparken hayran kalmamak imkânsızdı; o güzel Azmak Nehri‘ne… Tertemiz suyu, suya çok yakın yüzen balıkları, biraz daha ilerleyince kıyılarda köşelerde nehre girmiş insanları gördük. Bilimsel açıdan kanıtlanmasa da suyun şifalı olduğu, cilde çok iyi geldiği söyleniyor. Biz de bunu deneyimlemek istedik. Tekne turundan hemen sonra kendimizi Azmak Nehri‘nin içinde bulduk. Size suyun soğukluğunu tarif edemem, gerçekten tam anlamıyla buz gibiydi. Derler ya su soğuk, ama girince alışıyorsun. 😊 Gerçekten alışmak için biraz zaman geçirmek gerekiyor, yoksa üşüyüp çıkıyorsunuz. Bize inanılmaz iyi geldi; nehrin tadını alınca gerçekten hiç denize gitmek istemedik, iki gün boyunca sürekli otelden çıkıp çıkıp nehre girdik.
Butik, birbirinden güzel kafelerinde kahve molaları verdik zaman zaman. Bu arada, biz denize gitmedik ama Akyaka‘nın merkezinde denize girebiliyorsunuz. Açıkçası suyu çok temiz görünmüyordu. Bunun yerine yakın olan Sedir Adası ve Akbük Koyu‘nun çok güzel olduğunu duyduk, tercih edebilirsiniz. Yeri gelmişken bahsedeyim, yeme içme çok uygundu, gerçekten o konuda içiniz rahat olsun.
Datça: Begonvillerle Süslü Yarımada

İki günlük Akyaka tatilinden sonra rotamızı Datça‘ya çevirdik. Yollar acayip virajlı, aman gitmek isteyenler dikkat etsin! Ama Datça‘ya girince, “Ah, şurada bir yazlığımız olsaydı!” demeden edemiyor insan. 😊 Begonviller karşıladı bizi; her sokakta, her köşe başında pembeli beyazlı. Benim için Begonvil, Ege’nin en güzel ve en sevdiğim simgesi.
Otelimiz muhteşem Datça manzaralı Pier Marine‘de biraz dinlendikten sonra hemen merkezde olan Kumluk Plajı‘na indik. Burada deniz kenarında ışıklı, çok güzel restoranlar var. Tabii yer bulabilmek için rezervasyon gerekiyormuş; biz biraz bekledik ama güzel bir masa denk geldi. Fiyatlar biraz cep yakıyor maalesef. “Hadi ayda yılda bir geliyoruz, manzara güzel” dedik ama Datça‘da yeme-içme fiyatları gerçekten pahalıydı.
Datça Bungalov Oteller ve Datça Kamp Alanları içeriğimize bakmanızı öneriyoruz.
Datça’da Gün Doğumu ve Antik Kent Keşfi

İkinci gün sabah, otelin muhteşem deniz manzarasından gün doğumunu izlemek için erkenden uyandık. O güzel manzara, erkenden uyanıp güne başlamaya fazlasıyla değecek kadar güzeldi.
Daha sonra kahvaltımızı yapıp Palamutbükü Plajı‘na gittik; denizi gerçekten tertemizdi ama taş plajı sevmeyenlere önermem. Gün güzel aymışken, herkesin “Burada mutlaka gün batımını izlemelisiniz” dediği Knidos Antik Kenti‘ne geçtik. Müze Kart mobil uygulaması ile çok rahat giriş yapabilirsiniz. Knidos, Ege’nin bitip Akdeniz’in başladığı muhteşem bir noktada. Konumundan dolayı deniz ticaretinde önemli bir yer edinmiş. Burada yaşayan uygarlıklar, bu bölgede oldukça önemli eserler bırakmış. Sayısız tapınak, tiyatro, kilise kalıntılarını çok net görebiliyorsunuz. Antik kentler beni hep çok etkiler; gezerken orada yaşanmış hayatları hayal gücümle birleştirmek farklı bir anlam ifade ediyor benim için.
Ayrıca, insanlar erken saatlerde gelip gün batımını izlemek için çevreye konumlanmıştı. Denizle güneşin muhteşem buluşmasıyla gün batımını seyrettik. Datça‘ya gelince mutlaka gezinizde buraya bir yer verip bu manzaranın da tadını çıkarın.
Eski Datça’nın Badem Kokan Sokakları

Üçüncü günde biraz otelde havuzun tadını çıkardıktan sonra Eski Datça‘nın yolunu tuttuk. Burası tam çiçekli şiirler yazmak istemelik bir yerdi. 😊 Renk renk çiçekli sokakları, birbirinden güzel taş evleri; bazı sokaklardan gelen Datça‘nın meşhur bademli kurabiyesinin kokusu derken, Datça‘da en beğendiğim yer oldu.
Bu arada buraya gelmişken, meşhur Can Yücel‘in evinin bulunduğu sokakta soğuk bademli kahve içmeden dönmeyin derim. Hediyelik bademli kurabiye, magnetlerden sonra otelimize döndük ve dönüş için toparlanmaya başladık.
Giderken Ege’den sıcak bir rüzgâr esti. Özlenesi… Sevgilerimle.
Bunları da Sevebilirsiniz;
- Kaz Dağları: Efsanelerle Dolu Bir Cennet, Türkiye’nin Nefesi
- Karayoluyla Yunanistan Seyahati: Halkidiki, Kavala ve Selanik Keşfi
- Paris: Sanatın, Tarihin ve Romantizmin Büyüleyici Şehri