Hayatında ilk kez yurt dışına çıkacak pek çok kişi, başlangıç noktası olarak ya İtalya‘yı ya da İspanya‘yı tercih eder. Bu konuda tecrübeli biri olarak, benim de sıralamam tam da bu şekilde oldu. İtalya maceramın ardından, rotamı Barselona‘ya çevirdim. Tur kapsamında gerçekleştirdiğim bu yolculuğa Madrid‘in de dâhil olması, tıpkı dondurmanın üzerine çikolata sosu eklemek gibi keyifli bir sürpriz oldu.
Bu makalemiz takipçilerimizden Özlem tarafından kaleme alınmıştır.Özlem‘ya teşekkür ederiz.Sizlerde hikayelerinizi bizimle paylaşırmısınız.HİKAYENİ GÖNDER
Madrid: Krallık ve Sanatın Buluştuğu Başkent
Madrid Barajas Havalimanı‘na indiğinizde hissedeceğiniz ilk şey, dört saatlik bir yolculuktan iki saatinizi geri kazanmanın verdiği hoş duygudur. Şehre daldığınızda ise sizi, yerel adıyla “Palacio Real de Madrid” olarak bilinen Madrid Kraliyet Sarayı karşılar. İspanya Kraliyet ailesi’nin resmî ikametgâhı olsa da, aslında sadece devlet törenleri için kullanılan bu görkemli Barok saray, bir külliye veya Beyaz Saray gibi düşünülebilir. Ancak kraliyet ailesi, burada yaşamayı pek tercih etmeyip daha mütevazı olan ve Madrid dışında bulunan Zarzuela Sarayı‘nda ikamet etmektedir.
Saray’ı 11 Euro karşılığında ziyaret edebilirsiniz. Ancak seyahat tarihlerinizi belirlerken dikkat etmeniz gereken özel günler olabilir. Örneğin, benim ziyaretim 14-18 Ağustos tarihlerini kapsıyordu ve bu dönemde Hz. Meryem’in Yükselişi kutlamaları yapıldığından, bazı kiliseler ve turistik alanlar sadece yerel halka açıktı.
Sarayın ardından, şehrin ünlü meydanlarından Puerta del Sol‘e doğru devam ederek birkaç sokak ötedeki Plaza Mayor‘a, yani Büyük Meydan’a ulaşabilirsiniz. Dikdörtgen biçimindeki bu meydanı, üç katlı, yan yana dizilmiş, iki yüzden fazla balkonu olan kiremit rengi yapılar çevreliyor. Bu meydan, geçmişte boğa güreşleri, futbol maçları ve önemli yargılamalara ev sahipliği yapmıştır. Şimdilerde ise, İspanyol lezzetlerinden Paella ve Tapas deneyimi için ideal bir dinlenme noktasıdır.
Madrid’in ara sokaklarında ve geniş caddelerinde gezerken en çok dikkatimi çeken şeylerden biri, her adım başında rastladığım banklar oldu. Şehrin her köşesine turistler için dinlenme noktaları konulmuş olması takdire şayan.
Madrid’de Gün Batımı ve Toledo’nun Tarihi Dokusu
Akdeniz esintisinin hâkim olduğu sokakları gezdikten sonra, gün batımına denk gelirseniz çok şanslısınız demektir. Şehir planlaması, benim gibi yön duygusu zayıf olanlar için bile oldukça basitleştirilmiş; hangi sokaktan girersek girelim, istediğimiz yere ulaşmakta hiç zorlanmadık. Gün batımında Almudena Katedrali‘nin önünde kendinizi müzisyenleri, ressamları, dans edenleri ve enstrüman çalanları seyrederken bulacaksınız. Mavi-kızıl bir gökyüzü altında bu anlar daha da romantik bir hâl alıyor. Elinizde içeceğinizle, görkemli sarayın herkese açık olan bahçesinde esen tatlı bir yaz akşamında, fonda “Another Love” ile huzurun daha önce hiç tanışmadığınız katmanına ulaşabilirsiniz. Ben şahsen, şahane bir performans sergileyen bir kemancıyı izlerken kendimi kaybetmiştim.
Madrid, tarihi ve modern yapılarıyla şehri size farklı bir perspektiften sunuyor. Ancak gelmişken, biraz daha güneyde yer alan Toledo‘yu da görmeden gitmemenizi tavsiye ederim. UNESCO Dünya Mirası Listesi‘ne girmiş bu bölge, üç yanı Tajo Nehri ile çevrili, Romalılar zamanından kalma paha biçilmez yapılara ev sahipliği yapıyor. Hatta Toledo‘nun nehir manzarası, Japon Enstitüsü tarafından dünyanın en güzel manzarası ilan edilmiştir. Etnik ve tarihi dokusu, engebeli yokuşları, Tajo Nehri ve kiliseleriyle Toledo, görülmeye değer katmanlardan oluşan eşsiz bir yer. Toledo Katedrali‘ne de mutlaka uğramanızı tavsiye ederim, ancak yukarıda belirttiğim özel günlere dikkat etmekte fayda var.
Barselona: Gaudi’nin İzinde Sanatsal Bir Şehir
Madrid sonrası Barselona‘ya geçecekseniz ve bu yolculuk tur kapsamındaysa, hemen o turdan ayrılıp trenle Barselona‘ya geçmenizi şiddetle tavsiye ederim. Eğer kendi aracınızla gidecekseniz, yol üzerinde yer alan Zaragoza‘ya uğrayabilirsiniz. Burada da çeşitli nehirlerin çevrelediği Pilar Meydanı‘nda bulunan Basílica del Pilar, Salvador Katedrali ve Aljaferia Sarayı gibi UNESCO Dünya Mirası Listesi‘ndeki yapıları ziyaret edebilirsiniz.
Gelelim Katalonya bölgesinin incisi Barselona‘ya: Tek kelimeyle muhteşem! İnanılmaz bir şehir planlaması, görkemli binaları, el değmemiş tarihi dokusu, tarihi yapıların muhafazasına gösterilen özen ve alabildiğine geniş caddeleriyle kusursuz bir şehir. Şehrin önemli mimari yapılarına geçmeden önce bir şeyler yemek isterseniz ve saat 13.00-14.00 civarındaysa, üzgünüm, siesta saati demektir. Sanırım beni en çok zorlayan şey yemekler ve esnaf oldu. Özellikle hediyelik eşya satan caddelerde çok fazla Hintli esnaf bulunuyor. Yemeklere dönecek olursak, zengin bir mutfağa sahip bir ülkede yaşamanın en büyük dezavantajı, bunu gittiğiniz diğer yerlerde de bulacağınızı düşünmektir. Ancak deniz mahsullerini çok seviyorsanız, bu sizin için büyük bir avantaj olacaktır. Marina’da yediğim ızgara levreği hâlâ unutamıyorum; arkadaşımın siparişi olan fırın versiyonu da oldukça başarılıydı. Sos konusunda çok iyiler. Paella, Tapas ve fast food tatlar için aynısını söyleyemesem de, kanoli, Churros ve balıklar beni tatmin etti diyebilirim.
Barselona’nın Gaudi Mirası ve Kent Manzaraları
Barselona‘nın en önemli mimarilerinde şehrin önemli ismi Antoni Gaudi‘nin imzasını görebilirsiniz. Barselona denince akla gelen ilk görülmeye değer mimarilerden biri “La Sagrada Familia“dır. Gaudi‘nin bu esere hayatını adadığı söylenir; zira 1882’de inşasını devraldığı bu kilise için ölümüne kadar çalışmıştır. (Gaudi’nin ölümü de ilginçtir; bir tramvayın altında kalır ve kimse onun Gaudi olduğunu bilmez, bu sonradan ortaya çıkar.) Karmaşık bir mimariye sahip bu bina, şehrin yüksek bölgelerinin hemen hemen hepsinden görülüyor. Sanki şehrin ortasına elle bırakılmış, devasa peri bacalarını andıran tekil bir yapı hissi veriyor bana. Şimdilerde restorasyonu devam ediyor ve “bitmeyen kilise” olarak nitelendirilse de 2028’de tamamlanması planlanıyor. Bu kilisenin her cephesi ayrı sembollerden oluşuyor ve modernleştirilmeye çalışılmış. Özünde bulunan çimento renginin yanı sıra, Gaudi‘nin eserlerinde sıkça kullandığı ve kendi döneminde beğenilmeyen meyve figürlerine de seramik taşlarla yer verilmiş. Oldukça enteresan bir yapı, mutlaka görülmeli diye düşünüyorum.
Gaudi ve adını bilmediğim pek çok mimara ait eserleri görmek için kendinize La Rambla Caddesi‘ni başlangıç noktası olarak seçebilirsiniz. Ben bir günde 22.000 adım atarak, tertemiz ve geniş caddelerde önemli mimari eserlerden olan Casa Batllo, Casa Lleo, Casa Amatller, Casa Mila gibi “Uyumsuz Bloklar” olarak anılan atipik binaları görmeyi tercih ettim.
Buraya gelmişken, Arda Turan ile Atletico Madrid‘de oynadığı dönemden özdeşleşmiş olan “Arda Turan Bankı”nı da görmeden gitmeyin derim. Üzerinde tanıdık yazılar görmeniz mümkün. Ne yazık ki ben bile tadilatına denk gelmiştim. Gezinize devam ederken, tur rehberimiz yüzünden bilet bulamadığım ama çok merak ettiğim Güell Park‘a bilet almanızı şiddetle tavsiye ederim. Bir site inşa etmek için Gaudi görevlendirilmiş, ancak sadece 2 tanesi tamamlanabilmiş. Burası da UNESCO tarafından koruma altına alınmış, görülmeye değer bir park. Söylenene göre, burjuva kesim tarafından site mantığıyla oluşturulmak istenmiş ancak beklentiyi karşılamadığı için devam ettirilmemiş. İnşa süreci boyunca çamur ve hayvan pisliği hiç eksik olmamış, bu da burjuvaların pek hoşuna gitmemiş. Bu gibi birkaç sebep daha anlatmıştı rehberimiz. Tabii, bu yarım kalışlar Gaudi‘nin ölümünden sonra ünlenmesinin etkisini pekiştirmiş gibi görünüyor. Şehri biraz yukarıdan görmek isterseniz, Montjuic Tepesi‘ne çıkabilir ve muhteşem Barselona manzarasına karşı akşamları renkli su gösterilerini izleyebilirsiniz. Bu tepeden yine Sagrada Familia‘yı da görebilirsiniz.
Umarım kendi tecrübelerimi aktarmaya çalıştığım bu yazı, İspanya‘ya gidecek olanlar, gitmek isteyenler ve hiç aklında olmayanlar için güzel bir rehber olmuştur.
Barselona Katedrali de bonus niteliğinde bir görsel şölen olsun. Meryem Ana’nın Göğe Yükseliş kutlamalarından bir kesit.
Keyifli okumalar!
Bunları da Sevebilirsiniz;
- Kaz Dağları: Efsanelerle Dolu Bir Cennet, Türkiye’nin Nefesi
- Karayoluyla Yunanistan Seyahati: Halkidiki, Kavala ve Selanik Keşfi
- Paris: Sanatın, Tarihin ve Romantizmin Büyüleyici Şehri