Gölyazı‘da zaman sessiz akar… Gürültüsüz, patırtısız geçer gün. En bilindik ses, gölde rızkını arayan balıkçıların ekmek teknelerinin ‘pat pat’ sesleriyle, onlara karşılık veren balıkçıl kuşların gür çığlıklarıdır.
“Hikaye asla sana gelmez, sen hikayeye gideceksin… Mutlaka bir hayalin olacak gitmeye dair… Gidebilmenin önündeki tek engel kapının eşiğidir; esasen zihnindeki kapının eşiğidir çoğu kez, zihnindeki kapıyı aç, ve yola çık!.. Yola çıktıkça kendini bulacaksın. Bilgelik yolda öğrenilir!..” diye yazmışım mavi kapaklı not defterime. Çoğu kez yolculuğun mavi renkte olduğunu düşünürüm. Azra Erhat’ın “Mavi Anadolu” kitabına da selam olsun bu vesileyle.
Bu makalemiz takipçilerimizden Elif tarafından kaleme alınmıştır.Elif ‘e teşekkür ederiz.Sizlerde hikayelerinizi bizimle paylaşırmısınız.HİKAYENİ GÖNDER
Sait Faik hikayelerinden çıkma bir yarımada gibidir Gölyazı… Sanki biraz dikkatli baksanız, Sait Faik Burgazada’sından kalkıp gelmiş, ağlayan çınarın altına tahta sandalyelerini yaymış kahvehanelerin birinde, kuşluk vakti sisler içinde rızkını aramaya çıkmış balıkçıların dolu ağlarla gölden dönmesini bekleyip, onlardan duyacağı bir iki kelimeyi, çoktan yontarak ucunu sivrilttiği kurşun kalemiyle bir kese kağıdının üzerinde nasıl efsane bir hikayeye dönüştürdüğünü hisseder gibi olursunuz…
Gölyazı‘da zaman sessiz akar… Gürültüsüz, patırtısız geçer gün. Göğü kaplamış gri dev beton binalar yoktur. Gölyazı‘da beton yoktur. En bilindik ses, gölde rızkını arayan balıkçıların ekmek teknelerinin ‘pat pat’ sesleriyle, onlara karşılık veren balıkçıl kuşların gür çığlıklarıdır. İnsan ile doğanın birbirinin parçası olduğunu, daha doğrusu insanın doğanın bir parçası olduğunu hatırlarsınız. Durup nefes almanın zamanı olduğunu hissedersiniz. Zamanın ve nefesin kıymetli olduğunu hissedersiniz. Sakinlik bunu size hatırlatır. Büyük şehirlerin aksine tasasız bir yerdir Gölyazı… Hele ki bu devirde tasasız bir yer bulduysanız, not edin bir kenara, ilk fırsatta çantanızı kapıp yola koyulun, gidip görün, yaşayın, hissedin. Unutmayın, zaman geri döndürülemeyen tek şeydir!
Ben ister günübirlik ister uzun soluklu gezilerim olsun, gidip görmeyi, gezmeyi planladığım yerler hakkında mutlaka araştırma yapıp notlar alıyorum, gerekirse kaynak kitap ve yazılmış münferit metinleri araştırıyorum. Böylelikle bilinçli bir gezi ve seyahat yapabilmek mümkün hale geliyor. Yazılarımı da gitmeden okuduklarım ve gezi esnasında gözlemlediklerimi birleştirerek yazıyorum. Öyle ki, tarihsel kökeni ve gelişimi yeterince bilinmeyen anlaşılamayan doğal güzelliklerin, antik kentlerin vb. değerlerin orijinal haliyle korunup bir kültürel miras olarak gelecek kuşaklara taşınması pek mümkün olmuyor…
!! LÜTFEN OKUMADAN GEÇME!! Geziyoo.co ekibi sizler için uzun mesailer harcamakta.Yeni yerler keşfetmenize ön ayak olmak Bizleri çok mutlu ediyor.Sizlerden tek bir ricamız Instagram'dan bizi takip etmeniz. 🙂
Bursa’ya 35 km mesafede bulunan Gölyazı, Ulubat Gölü‘nün kıyısında yer alan bir balıkçı köyü. 1962 yılında bu ismi almış. Gölyazı öncesi Apollonia, Apollonias veya Apolyont isimleriyle anılan köyün kuruluşu için, Antik Çağ Apollonia sakinleri M.Ö 8. ve 7. Yüzyıllardaki kolonizasyon döneminde Miletoslular tarafından kurulduğuna inanmaktaydı. Yazılı kaynaklardan, sikkeler ve diğer arkeolojik buluntulardan Apollonia kentinin Helenistik ve Roma dönemlerinde refah ve canlı bir liman kenti olduğunu anlamaktayız. Çünkü denizden uzak bulunmasına rağmen kıyısında bulunduğu Uluabat Gölü, Rhyndakos Nehri (bugün Uluabat/Mihaliç/ Susurluk Çayı) yoluyla Marmara Denizi‘ne bağlanmaktaydı. Bu yüzden de “Apollonia ad Rhyndacum”, yani “Rhyndakos Nehri üzerindeki Apollonia” olarak bilinmekteydi. Bizans Dönemi‘nde etrafı surlarla çevrili müstahkem bir kaleye dönüştürülmüştü. MS 8. ve 9. Yüzyıllarda ise Uluabat Gölü adaları ve yakınlarında manastırların bulunduğu bilinmektedir. Bugün Manastır Adası‘nda bulunan Aziz Konstantinos Kilisesi‘nin kalıntıları bu dönemde tarihlendiriliyor.
12. Yüzyılın başlarında ilk defa Türk hakimiyeti altına geçen Apolyont, 1307 yılında Osman Gazi tarafından fethedilerek Osmanlı Devleti‘ne dahil olmuştur. O dönemden itibaren karma Rum ve Türk nüfusu olduğu bilinen köyde 19. Yüzyılda cami ve mescit, üç kilise ve iki şapel, Rum ve Türk okulları, her iki topluluk tarafından kullanılan hamam ve 20. Yüzyılın başlarında inşa edilerek bugüne kadar korunan Aziz Panteleimon Kilisesi bulunmaktaydı. Cumhuriyet dönemi başlarına kadar kayıklarıyla Marmara Denizi‘ne ulaşan Apolyontlular, göl ve nehir taşımacılığı, balıkçılık ve özellikle kerevit avı ve ticareti ile beraber kozacılık ile uğraşmaktaydı. Mübadele döneminde Rum nüfusunun kentten ayrılmasının ardından, çoğunluğu balıkçı olan Selanik bölgesi mübadileri, Uluabat Gölü‘nün ortasında duran Apolyont-Gölyazı‘nın yeni sakinleri olmuşlardır.
Son dönemde özellikle bazı tv dizilerinin ve sinema filmlerinin Gölyazı‘da çekilmesi sebebiyle, bilinirliği artan köy, özellikle yaz aylarında hıncahınç dolu oluyor. Hatta köy içindeki araba istilasını önlemek için köyün 3-4 km. öncesinde kendi aracınızı bırakıp, belediye otobüsleriyle köy merkezine taşınmanız gibi çözümler üretmeye çalışmıştı yerel otoriteler…
Ben kendi payıma bahar ayları ve hatta kış aylarını daha çok severim Gölyazı‘da… Özünde sakinlik olan bir yeri, İstiklal Caddesi’nin kalabalığına benzer bir kalabalık ile gezmeye kalktığınız zaman bir tad almıyorsunuz, ya da ben almıyorum diyelim. Gündelik yaşamın içinde kaybolmak diye bir mefhum var neticede, ben gittiğim yerlerde hep o özü yakalamak isterim. Gölyazı‘da yazın bunu yapabilmek pek de mümkün olmuyor elbette. Ama yaz mevsimi, günbatımında Gölyazı‘da tekne turu yapabilmek, daracık sokaklarında üşümeden yürüyebilmek ve ağlayan çınarın gölgesi altında biraz soluklanarak iyi demlenmiş bir bardak çay içebilmek, göl kenarına kurulmuş kafe ve restoranlarda gölden tutulan turna ve yayın balığının tadına bakabilir, köyün çarşısında satılan yöresel ürünlerden alabilirsiniz. Sonbahar ve özellikle kışa doğru yerel satıcılar tezgahlarına kurdukları sobalarda kestane pişirip yanında demleme çay veriyorlar, gölde üşüyerek yaptığınız tekne turunun üstüne çok keyifli oluyor. Benim gibi fotoğraf tutkunu iseniz, geniş açı ve zoom lensler ile harika fotoğraflar yakalayabilirsiniz…
Eleştirdiğim birkaç husus da var elbette, şöyle ki biz nasıl turizm alanı açacağız falan derken bazı doğal güzelliklerin canına okuyoruz, böyle göl kenarında doğal güzellikleri ile varolan yerleri turizme kazandırırken doğal veya tarihsel süreci ile bağdaşmayan eklentiler yapıyoruz. Mesela özünde balıkçı köyü olan Gölyazı‘da saltanat kayıklarına benzetilmiş tur tekneleri var, yarım yamalak bir dizayn… Nerden baksanız absürd kalıyor, hangi saltanat mensubu bir balıkçı köyünde yaşayabilir ki? İstese bile yaşayamaz… Demem o ki, saltanat kayığının balıkçı kasabası ile bir bağlantısı yoktur arkadaş… Kendiniz olun, güzelim rengarenk balıkçı kayıkları… İnsanlar onlarla gezmek istiyor. Özünüzden kopmanın bir alemi yok… Çevre temizliği de önemli… Özellikle yaz aylarında bu konuya dikkat edilmeli…
Siz beni dinleyin… Benim gibi Bursa’ya yakın bir yerde yaşıyorsanız (Ben Bandırma’da yaşıyorum) Gölyazı‘nın sakin mevsimlerinde buraya uğrayın, tek başınıza tekne turuna çıkın. Burada kadınlarda tekne kullanıyor, balık tutuyor, satıyor. Kadınların da köy ekonomisinin içinde olması bana göre ayrı bir değer katıyor buraya. Fotoğraf çekin, balık ağlarına asılın, tenha kahvehanelerde çay için. Kendinize kalın, o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız…
Ekim’in son günleri… Gölyazı‘da bir kahvedeyim, hafiften soba çıtırdıyor yakınımda… Önümdeki mavi kaplı defterime notlar alırken, bir ara duraksadım, buğulu camın arkasından iskelede bir adamın köpeğiyle bir balıkçı teknesine atladığını gördüm… “beyim” diyordu balıkçı “şimdi yağmur başladı, sis çöktü, göle çıkmak olmaz şimdi…” “Şimdi tam zamanı” dedi paltolu adam, teknenin kıç tarafına oturdu, köpeğini yanına aldı… “Sen sür” dedi “sislerin içine doğru, insanın nasibinin nerde ne zaman olduğu belli olmaz… Balıkçı lafı ikiletmedi, “vira bismillah…” dedi tekneyi sürdü… Nasıl güzel masmavi bir tekne, üç beş kulaç ötede sis bulutunun içine daldı, gözden kayboldu…
Bunları da Sevebilirsiniz;
- Gölyazı: Zamanın Sakin Akışında Bir Hikaye
- Doğu Ekspresi: Bir Seyahatten Fazlası
- Samos Adası: Huzurun ve Güzelliğin Buluştuğu Yer
''Doğal Tatil mi Planlıyorsunuz? O halde sizler için hazırladığımız bu sayfalara bakarak tatilinizi ayarlayabilir,Türkiye'nin dört bir köşesinde şimdiye kadar görmediğiniz yerleri görebilirsiniz.>>>